Metrobüs
Hayatlarımızdaki istasyonları ne kadar fark edebiliyoruz bilmiyorum…
Ama sanki, hayatta karşılaştığımız her şey, içsel dünyamızdaki bir şeylerin sembolü gibi…
İstasyonlar diye kastettiğim, kimimiz için bir ilişki, kimimiz için bir mevki, kimimiz için bir doğum, kimimiz için para, belki de bazen ölüm…
Son yıllarda hiç vazgeçmeden dikkatimi çeken bir şey var. İstanbul’un keşmekeş diye tabir edilen malum trafiğinde hayatlarımızda bir lale devri başladı. Adi; Metrobüs… Önceleri pek rahat, pek konforlu geldi. Sonraları ise, İstanbul’un tüm yollara düşenlerinin aynı metrobüse binmeye çalıştığı, o saatleri bilenlerin bildiği bir kültür oldu. Sosyolojik olarak, bilimsel olarak, her yerden incelendi bu mesele. Yine anılarınızı tazelemiyim. Zira halen aynı senaryoyu 10 milyon hep beraber yaşıyoruz.
Bu yolculukta sevilen sevilmeyen istasyonlar vardır… Mesela bir Uzunçayır durağından korkarsın, ayaktaysan şayet, ezilir miyim diye düşünürsün… Öyle bir curcuna…
Bir de bu istasyonun tam zıttı vardır ki, o durak orda neden var bilemezsin. O durakta inen biri görüldüğünde nasıl bir insan diye bakarsın. Genelde tüm metrobüsler o durağı ring geçer…
Adı; Burhaniye… Çok ortamda da şahit olmuşumdur ; “Burhaniye diye bir durak var. Neden olduğu belli değil. Kim biner kim iner. Onu niye yapmışlar?….” Herkesi alır bir gülme…
Şimdi işin başka bir boyutunda Burhaniye durağı ne kadar önemli bizim için. Çünkü gerçekten biraz konsantre olduğumda farkettiğim bir şey var ki, olan her şey, ama her şey bizim içimize vuran bir ayna… Bir mesaj… Ve bizimle ilgili bir bilgi… Şimdi bu neyin bilgisi, boş bir durak, diğeri de dolu bir durak. Ne var ki bunda Vedide? Diyebilirsiniz…
Düşünün… Bir sabah uyandınız. Rutin işlerinizi yaptıktan sonra çantanızı hazırlayıp bir yolculuğa çıktınız. Bu, her gün gittiğiniz işinizde olabilir. Bir dost sohbeti için yola çıkışınızda olabilir. Bir fatura yatırmaya bile gidiyor olabilirsiniz. Önemli olan bir amaç uğruna yola düşmüş olmanız. Ve sizi almaya gelen otobüse bindiniz. Yalnızsınız. Otobüs her durakta durmaya başladı. İçine tanımadığınız ama sizinle aynı seyahati yapan insanlar binmeye başladı. Biriyle göz göze geldiniz. Onu tanıdığınızı hissettiniz ve tebessüm ettiniz. Biri geldi yanınıza oturdu. Biri geldi önünüzde dururken ayağınıza bastı. Her durakta yeni insanlar yolculuğunuza eklendi. Ve birileri durakları gelince indiler. Bambaşka yollara başka yolcularla devam etmek üzere ayrıldılar. Bu esnada otobüs hiç durmadı. Ve siz yola devam ettiniz. Öyle duraklar oldu ki, hayatınıza bir sürü insan, bir sürü olay ve deneyim geldi. Siz bütün bunlarla nasıl baş edeceğinizi düşündünüz. Ama otobüs hepsini alırken, yoluna devam etti.
Ve öyle duraklar, istasyonlar oldu ki, belki de bazı fırsatlardı onlar, bazı şanslar, siz fark edemediniz…
Ama gittiğiniz yönü bildikten sonra, otobüsün sizi hedefinize götürdüğünü bildikten sonra, yol size endişe etmemeniz gerektiğini hep hatırlattı…
Duraklar sonsuz… İstasyonlar da… Bilmemiz gereken sanırım, bu istasyonda durmaya ne gerek vardı, ya da bunu buraya kim koydu demeden, her şeyin bize bir şey anlattığını ıskalamamak… Belki de gerçek şans bunu iliklerine kadar hissedebilmektir. Ve bu şansı yaratmak bizlerin elinde… Sadece gözlerimizin önündekileri görebilmeye ihtiyacımız var… Hepsi bu…